-
fenci.gen.tr
 
 
   

Olumlu Düşünce İnsana Neler Kazandırabilir?
  Yazılar || Kişisel Gelişim
   Olumlu Düşünce İnsana Neler Kazandırabilir?


OLUMLU DÜŞÜNCE İNSANA NELER KAZANDIRABİLİR?

 Toplumumuzda insanların çoğunluğu olumsuz düşünüyor. Örneğin insanlarla
konuştuğumuzda, devletler arasında çatışma ve savaşların olduğunu, bireysel
ilişkilerde de haksızlıkların hüküm sürdüğünü, söylüyorlar. Yine sokağa
çıktığımızda, yolda yürüyen insanların büyük bir kısmının, suratlarının asık
olduğunu ve adeta patlamaya hazır bir bombayı andırdıklarını görüyoruz.
Jack Ensaign Addington % 100 Düşünce Gücü adlı eserde bu konuda şunları
yazar: “İnsanlar sürekli olarak kendilerini başkaları ile karşılaştırarak
kendilerini küçümserler. İnsanın en büyük düşmanı yine kendisidir. Olumsuz
düşünceler sayılamayacak kadar çoktur: Bencillik, gurur, benlik davası,
sürekli kendini haklı görme saplantısı, kıskançlık, kendine acıma, kin,
hile, kendini suçlama, çekememezlik, güvensizlik, sürekli eleştirel
davranma, nefret, çaresizlik, düşmanlık vb.”

Türkiye’de kitle iletişim araçlarına baktığımızda, bunların çoğunluğunun
sabahtan akşama kadar olumsuz duygu ve düşünce yaydıklarına şahit oluruz.
Örneğin “Biz adam olmayız, öldük, bittik, mahvolduk. AB ve ABD gelse de bizi
kurtarsa vs.” Elbette bunlar kendiliğinden olan şeyler değildir çünkü
doğada tesadüfe yer yoktur, her olayın mutlaka bir sebebi vardır. Sadece
Türkiye’de değil bütün dünyada, birkaç istisnası dışında, özel TV kanalları
çok uluslu şirketlerin maddi destek ve güdümündedir. Çünkü bunlar
vasıtasıyla psikolojik savaş yapılarak ülkeler, siyasal ve ekonomik olarak
çökertilip sömürgeleştirilmek istenmektedir.

Çocuklar başlangıçta Tanrı’nın bir lütfu olarak dünyaya güven duygusu ve
yaşama azmi ile gelirler. Fakat yapılan araştırmalar, ilköğretim 4. sınıfa
gelen çocukların, kendilerine olan güven duygularının % 80-85’ini
kaybettiklerini gösteriyor. Gerçekten çoğumuz, bizi teşvik ve takdir
etmeyen, sürekli eleştiren ve yasaklayan ailelerden geliyoruz yani
eksiklik, yetersizlik duyguları ve aşağılık kompleksi ile yetiştiriliyoruz.

Acizane ben, olumsuz düşüncelerin eğitim vasıtasıyla yok edilip yerine
olumlu düşüncelerin konulabileceğine ve bunu yaptığımız zaman bireylerin
yaşamında mucizeler yaratılabileceğine inanıyorum. Nitekim Marks Twain:
“Eğitimin yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Kötü ahlakı iyiye çevirir; kötü
ilkeleri yok edip iyilerini yaratır, insanı melek düzeyine yükseltir.”
demiştir.

Anthony Robbins’e göre kafamızdaki olumsuz düşünceler, bahçedeki yabani
otlara benzer, onlara kızmak yerine hergün onları temizlemeliyiz. Kendisi
bir hekim olan Pozitif Düşünce adlı kitabın yazarı Dr Freitag diyor ki: “
Sürekli sorun çıkacağını düşünmek, bir çeşit onları davet etmektir. İnançsız
hastalar, şifa bulmak için bir doktordan diğerine savrulurlar. Ben hasta
olup hastaneye yatıncaya kadar bunda kusurum olduğunu düşünmemiştim.Gerçi
doktorlar da sütten çıkmış ak kaşık değillerdir.”

Eğer zihnimizi olumlu düşüncelerle doldurursak o bize sağlık, başarı, sevinç
ve mutluluk olarak geri döner. İki grup hasta üzerinde hiçbir etkisi olmayan
bir kimyasal madde ile bir deney yapılıyor. Bir gruba deniliyor ki, “ Bu
ilaç çok etkilidir ve bu hastalığı tedavi eder. Bu grup üzerinde % 70
civarında tedavi sağlıyor. Öteki gruba deniliyor ki. “Bu ilacın bu hastalığı
tedavi ettiği söyleniyor.” Bu grupta ise % 25 olumlu sonuç veriyor.

Gerçekten insan pozitif düşünür ve bu düşünce gücünü, güçlü bir şekilde
kullanırsa fizik kurallarına aykırı sonuçlar yaratılabiliyor. Örneğin
Anthony Robbins, “Zihin Devrimi” adlı seminerlerinde, insanların beyinlerini
nasıl kullanabileceklerini, kişisel enerjilerini en üst düzeye nasıl
ulaştırabileceklerini, nasıl yemek yiyeceklerini ve nasıl nefes alacaklarını
öğretiyor. Seminer sonunda katılanları yanan kömürler üzerinde yürütüyor.
Bazıları 3-4 metre, bazıları ise 13 metre yürüyebiliyorlar. Ateşin
kendilerini yakmayacağına inananlar, ateş üzerinde yürüyebiliyor, yakacağına
inananlar ise ağlayarak bundan vazgeçiyorlar. Yanan kömür üzerinde yürümeyi
başaranlar, alkol ve eroin bağımlısı iseler, bundan vazgeçiyorlar. Demek ki,
alkol ve uyuşturucu bağımlılarında aşağılık duygusu bulunuyor, ateş üzerinde
yürüyerek kendilerine olan saygılarını ve güven duygularını yeniden kazanmış
oluyorlar. Yine hepimizin bildiği gibi yogiler, ateşi ağzına atabilmekte,
yanan ateş üzerinde çıplak ayakla yürüyebilmektedirler. Türkiye’de ise Rufai
tarikatı mensuplarının bir dinsel tören sırasında bir şişi yanaklarının bir
tarafından sokup öbür tarafından çıkardıklarını geçmişte bir TV kanalında
seyretmiştik. Onlar buna burhan(delil) diyor ve bunun Tanrı’nın ve dinin
varlığının bir kanıtı olduğunu söylüyorlar. Ayrıca inancın, insanda neler
yapabileceğini göstermek istiyorlar.

Pozitif düşüncenin nelere kadir olduğunu başka örneklerle göstermeye
çalışalım. Holda Crooks 70 yaşında dağcılığa başlıyor ve dünyanın en yüksek
tepelerine çıkıyor. Son 25 yılda Fuji Dağının doruğuna çıkmış en yaşlı kadın
olarak tanınıyor. Sabah bizi yataktan kaldıracak bir heyecan ve coşkumuz
olması gerekir. Burn 90 yaşında olduğu halde hala zihnini bilemekte,
esprilerini canlı tutmakta, sinema ve TV programları yapmaktadır. Granda
Moses, 70 yaşında resme başlamış ve 90 yaşında dünyaca ünlü bir ressamı
olmuştur. Muhiddin-i Arabi, İlahi Aşk adlı kitabında şunları anlatır:
“Endülüs’te İşbiliye’de henüz büluğ çağına girmiş bir çocuk iken 90 yaşında
bir kadının hizmetinde bulundum. Kadın, 14 yaşındaki genç bir kız kadar
güzel görünüyordu. Bu yüzden ben yüzüne bakmaya utanırdım.”

İnanıldığında, mucizeler yaratılabileceğinin referanslarını illa dışarıda
aramamız gerekmez. Birinci Dünya Savaşı sonunda tamamı işgal edilen bir
ülkenin ve bütün orduları terhis edilen bir ulusun içinden yürekli ve
inançlı bir adam çıkıyor ve Türk toplumu kurtulur, diyor. Sivas Kongresinde
kendisinden başka herkes Amerikan mandacılığını kabul etmemizin doğru
olacağını söylerken, kurtuluş mücadelesi verip bağımsız devlet
olabileceğimize sadece Atatürk inanıyordu. Ayrıca toplu iğne bile yapamayan
bu ulus, çok geçmeden uçak fabrikasını bile kurdu ve çalıştırdı. Yine o
dönemde Cumhuriyet tarihinde ilk ve son defa olmak üzere kalkınma hızı
%9’lara kadar çıktı. Peki bu mucize değil de nedir?

William Shakespeare; “ İyi ve kötü diye bir şey yoktur, biz onu
düşüncelerimizle yaratırız” diyor. Halil Cibran da “Ermiş” adlı eserinde “
acıları kendimiz seçeriz” diyor. Beynimizin nasıl çalıştığını anlarsak hem
kendimizin terapicisi olur hem de davranışlarımızı değiştirme yeteneğini
kazanarak olağanüstü şeyler yapabiliriz. Yeter ki buna önce kendimiz
inanalım. Everett Dirksen, “yaşam durağan değildir, düşüncelerini
değiştirmeyenler düşkün evindeki yaşlılarla, mezarlıktakilerdir.” der. Helen
Keller diyor ki: “ Hayat ya cesur bir denemedir ya da hiçbir şeydir. Hata
yapmayanlar, hiçbir şey yapmayanlardır.” Emerson da “Davranışlarınızdan
utanıp sıkılmayın, hayatın tamamı bir denemedir” demiştir. Geçen yıl
yaptığınız bir hatayı düşünürseniz, üzülürsünüz fakat hataların, başarı
deneyimlerinin bir parçası olma olasılığı vardır.

Gerçekten ararsak, her insanın bir hata ve kusurunu bulabiliriz. Benim bir
şey dikkatimi çekiyor. O da çoğunlukla insanların, bir kişinin yaptığı 99
iyiliği görmeyerek 1 hatasına yoğunlaşıp onu silip atarak kötü bir insan
olarak nitelendirmeleridir. Oysa birey, belki yaptıklarından pişmandır ve o
hata, onu belki daha da olgunlaştırmıştır. Bu yüzden ona bundan sonraki
hayatında daha iyi bir insan olma şansı vermek gerekir. Bunları düşünürken
aklıma Hindistan’daki Kova Hikayesi geldi. Hizmetçinin birisi efendisinin
evine iki kova ile su taşırmış, fakat kovalardan birisi sağlam diğer ise
delikmiş. Bir gün delik kova, dile gelerek hizmetçiye şunları söylemiş:
“Sağdaki kova sağlam ve suları hiç dökülmüyor. Oysa ben delik bir kovayım,
eve varıncaya kadar sularımın yarısı boşalıyor ve seni efendine karşı mahcup
ediyorum, bundan son derece üzgünüm”. Fakat birkaç ay sonra, kuyu ile ev
arasında ve delik kovanın bulunduğu tarafta çok muazzam bir yeşillik ve
çimenlik meydana gelirken sağlam kovanın tarafı kupkuru kalmış. Hepimizin
kendine özgü kusurları vardır, hepimiz aslında delik kovalarız. Büyük planda
hiçbir şey ziyan edilmez. Kusurlarımızda gücümüzü bulduğumuzu bilirsek, biz
de güzelliklere sebep olabiliriz.

Gandhi diyor ki: “ Düşünceleriniz pozitif olsun, çünkü düşünceleriniz
sözleriniz olur. Sözleriniz pozitif olsun çünkü sözleriniz davranışlarınız
olur. Davranışlarınız pozitif olsun çünkü davranışlarınız alışkanlıklarınız
olur. Alışkanlıklarınız pozitif olsun çünkü alışkanlıklarınız değerleriniz
olur.”

Konu çok geniş olduğu için sınırlandırmamız gerekiyor. Biraz önce genç
kalmadan söz etmiştik. Şimdi genç kalmak için ne yapmak gerekir? sorusunun
cevabını vermeye çalışalım.

GENÇ KALABİLMEK İÇİN

1. Kin ve Düşmanlık Duygularını Yok Etmek

Tasavvufun tanımlarından birisi de kafanda ne varsa atmaktır. Yogaya da önce
kendimi ve başkalarını affettim diye başlanır. Bülent Ecevit, kinin insan
yüreğinde bir yük olduğunu söylemiştir. Kin, aslında düşmana bir şey yapmaz
ancak sahibini yıpratır, yaşlandırır ve çökertir. İnsanları affetmemek ve
düşmanlık duyguları beslemek mutlu olmayı da engelliyor. Düşmanlık duygusu,
kalp ve diğer ölümcül hastalıklara sebep oluyor. Öyleyse bağışlayarak kin ve
intikam duygularının tutsaklığından kendimizi kurtaralım ve ruhsal olarak
özgür olalım.

2. Spor Yapmak

Spor sağlıklı kalmanın ilk koşuludur.Sporla vücudumuzdaki fazla enerjileri
atarak stresten kurtulabiliriz. Stresten kurtulunca yapacağımız işe daha iyi
konsantre olabiliriz. Sporla vücuttaki toksinleri de atarız. Ayrıca sporu,
arada derin nefes alarak yaparsak spor sırasındaki yaralanmalardan korunmuş
oluruz. Aldığımız nefesle beynimize kan ve dokulara besin göndeririz.

3.Meditasyon Yapmak

Meditasyonun başlıca nefes, gülme ve ağlama vb. 100 çeşidi vardır.
Meditasyon, kısaca dünya ile ilişkiyi kesip dikkatleri bir noktada toplamaya
dayanır. Meditasyonda daha iyi yoğunlaşabilmek için önce kültür fizik
hareketleri yaparak bizi rahatsız eden fazla enerjiyi atmamız iyi olur.
Nefes meditasyonunu kısaca şöyle açıklayabiliriz: Oksijeni bol bir odada bir
divan üzerine lotüs oturuşu yaparak(bunu yapamıyorsak bağdaş kurup)
sırtımızı sert bir yere dayarız. Sonra gözlerimizi yumup dünya ile ilişkiyi
keserek burnumuzdan derin bir nefes alır ve bunu bırakırız. Bunun ritmi
şöyledir: 1 zamanda alınacak, 4 zaman tutulacak ve 2 zamanda bırakılacak.
Bütün dikkat nefes alıp vermeye toplanacak. Bunu en az 15 dakika veya yarım
saat yapabiliriz. Meditasyon sonunda büyük bir rahatlama hissederiz. Öğrenci
isek bir defa okuduğumuzu anlarız. Yediğimiz içtiğimizden ve yaptığımız
bütün işlerden büyük bir zevk alırız. Meditasyon, insanı sevgi dolu yapar.
Meditasyon yeniden doğmadır.Meditasyonla dünyanın en mutlu insanı
olabilirsiniz.

4. İnsanları Sevmek

Ünlü Psikolog Erich Fromm, Sevme Sanatı adlı eserinde, “sevgiye yer vermeyen
toplumların gelecekte yok olacakları”nı yazar. İncil, sadece komşularınızı
değil düşmanlarınızı da sevin, diyor. İslam dininde de aynı şey var. Hz.
Muhammed’e göre de “komşunuzu sevmedikçe gerçek Müslüman olamazsınız.”
Mevlana da diyor ki: “ düşmanının 40 defa iyiliğini söyle o senin dostun
olur, çünkü kalpten kalbe yol gider.” Dr. Freitag, sevgi için şunları
söylemiştir: “sevgi terapidir, sevginin olduğu yerde korku yoktur. Sevgi her
derde devadır, sevgi hayatı uzatan bir iksirdir. Sevdikçe istediğiniz her
şeyi fazlasıyla elde edersiniz. Ne mutlu, sevgide müsrif olabilenlere.”
Emmet Fox der ki: “Yeterince sevebilirsen, dünyanın en güçlü insanı
olabilirsin.” Şu halde sevgi evrensel olup bütün dinlerde ve bütün
kültürlerde vardır. Goethe’ye göre insan sevmedikçe hiçbir şeyi anlayamaz.
Mevlana der ki : “ Sevgi acıları tatlandırır, bakırları altın eder, dertler
sevgi ile şifa bulur, sevgi ölüleri diriltir, padişahları kul köle eder.”

Bir tarihte bir sosyoloji profesörü görev yaptığı ilde öğrencilerinden kenar
mahallelerden birisinde 200 ilkokul öğrencisinin başarı durumlarını
araştırmalarını ister. Öğrenciler, incelemeyi bitirdikten sonra, hepsi ağız
birliği etmişçesine, durumun hiç iç açıcı olmadığını, bu çocukların
gelecekte başarısız ve mutsuz birer insan olacaklarını, söylerler. 20 yıl
sonra bir başka sosyoloji profesörü bu araştırmayı bulur ve sonucu merak
eder. 200 öğrencinin 186’sına ulaşılır, bunlardan 10 tanesi ölmüştür. Geriye
kalan 176’sı, araştırmanın tersine çok başarılı iş adamı, akademisyen ve
bürokrat olmuşlardır. Bunun sebepleri üzerinde düşünürlerken, o öğrencileri
okutan ilkokul öğretmenlerine ulaşılır ve kendisine siz bu çocuklara ne
yaptınız diye sorulur. Öğretmen onlara tek bir cümle söyler. “Ben onları çok
sevmiştim” işte bir kere daha sevginin gücünü görüyoruz. O halde bütün
akademisyen arkadaşlarımın her şeyden önce öğrencilerini sevmeleri ve
bunu onlara hissettirmeleri gerekiyor. Çünkü eğitim, çocuk ve öğrenciyi
sevmekle başlar.

Sonuç olarak sevgi, hastalıkları iyileştirir. O halde hekimler, hastalarına
önce sevgi ve şevkat göstermeli sonra tedavi ile ilgilenmeli. Sevgi, bütün
sorunları çözer. Koca Yunus “Aşk gelince cümle eksikler biter” dememiş
midir? Sevgi, insanı mutlu eder, mutluluk Cennet demektir, Cennete giren
Tanrı ile birliktedir. Çünkü Tanrı sevgidir, huzurdur, güzelliktir.

5. Gülümsemek

Güldüğümüz zaman vücudumuz endorphin denen bir hormon salgılar ve bizi mutlu
eder. Ayrıca gülümseme ve gülme, biyolojik süreci etkileyerek kendimizi iyi
hissetmemize yol açar. Bu ise beyne giden kan ve oksijen miktarını artırır.

Neali Donald Walsch, “ kendinize gülebildiğiniz zaman büyüdüğünüzü
anlarsınız. Kendinizi bu kadar ciddiye almayın. Yaşamınızda birazcık mizah
yoksa , hiçbir şeyin anlamı yoktur,” der. Gabriel Garcia Marquez de “Hiçbir
zaman gülümsemeden vazgeçmeyin çünkü kimin size ne zaman aşık olacağını
bilemezsiniz.” Demiştir. Çin’de bir köye zaman zaman 3 Budist rahip gelir,
bunlar önce birbirlerine soru sorarlar fakat bu sorulara sözle değil sadece
gülerek cevap verirler. 3 rahip kahkahalarla gülerken köyün tamamı buna
katılır ve köy kahkahaya boğulur. Bir gün geldiklerinde rahiplerden birisi
ölür, köylü diğer iki rahibin ne yapacağını merakla bekler, fakat diğer iki
rahip yine gülmeye başlarlar. Ölen rahibin yakılması için odunlar yığılır
ve ölü odun yığınlarının üzerine yatırıldığında o da gülmeye başlar ve
gülerek yanar, kül olur. Yine Abdullah adında bir Tasavvuf büyüğü ölürken
gülmektedir. Öğrencilerinden birisi yanına yaklaşır ona “ Şeyhim bu ne
haldir, sen ölüyorsun, biz ağlıyoruz fakat sen gülüyorsun.” der. Abdullah
öğrencisine şunları söyler: “Gençken ben de senin kadar mutsuzdum fakat
sonra hayatta bedbahtlık ve mutluluk gibi iki yol olduğunu öğrendim ve ben
sonsuz mutluluğu seçtim.” Dale Carnegie , “gülümseme bedavadır ama sizi bir
servet kazandırabilir. Gülümsemeyenler, gülümsemeye herkesten daha fazla
muhtaçtır” demiştir.

6. Sağlıklı Beslenmek

Anthony Robbins’e göre sağlıklı beslenmek için suca zengin yiyecekleri yemek
gerekir. Bunlar meyve, sebze ve filizlerdir. Diyetin %70’i bunlardan
oluşmalı. Ayrıca patatesle eti, peynirle ekmeği, sütle tahılı, balıkla
pirinci yememek gerekir. Bu bileşimler iç sistemi tahrip ederek enerjinizi
yok eder.Asit ve alkali birbirlerini yok etme özelliğine sahiptir. Proteinle
nişastayı aynı anda alırsanız sindirim zorlaşır, mayalanma ve bakteri
üremesi olur. Sindirim bozulur ve gaz artar. Ayrıca her yemekte bir yoğun
gıda almak gerekir. Suca zengin olmayan gıda, yoğun gıdadır. Nişastalı,
karbonhidratlı ve proteinli yiyecekleri aynı öğünde yememek gerekir.
Meyveler aç karna yenilmelidir.

7. Stres ve Üzüntüden Uzak Durmak

“Duvarı nem, insanı gam yıkar”, atasözünü hepimiz biliriz. Yıllarca önce
kitabını okuduğum ABD’li bir beslenme uzmanı, ülser, kanser ve şeker gibi
hastalıkların sebebinin üzüntü ve kaygılar olduğunu yazıyordu.

Peki öfke ve kızgınlık gibi duygulardan nasıl uzaklaşabiliriz? Meditasyon
ustalarından OSHO, Meditasyon adlı kitabında bunun yolunu şöyle açıklar: “
Bir aynanın önünde durup öfkenizi ifade edin. Birini dövmek istiyorsanız,
boş havayı dövün, öfkelenince haykırın. Bütün bunları yalnızken yapın. O
zaman sizin için psikodrama olur. Ayrıca bu sizin için bir katarsis
olacaktır. Duygularınıza hakim olabilirseniz, kendinizin efendisi olursunuz.
Eğer bir başkası sizi mutlu veya mutsuz edebilirse siz onun kölesi
olursunuz.” Anthony Robbins’e göre de bununu iki yolu vardır. Bunlardan
birisi iç temsili değiştirmek yani üzüntü, keder gibi duyguları atıp yerine
neşe ve mutluluk gibi duygulara dönmek ya da fizyolojiyi değiştirmektir
Çöküntü fizyolojisinde insan, yere bakar, omuzlarını aşağı düşürür, kısa ve
zayıf nefes alır. Olumlu fizyoloji için karşıya bakmak, omuzları dik tutup
yükseltmek, derin nefes almak gerekir.” Deneyin sonucu göreceksiniz.

8. Halinden Memnun Olmak, Şikayet Etmemek.

Bir Budist Mantra: “Geçmiş geçti gitti, gelecek henüz gelmedi, onun için
kaygılanmak neden? geriye sadece şu an kaldı, yaşayın onu. Eğer şu an
sessizlikse minnettar olun, sonsuz mutluluksa Tanrı’ya şükredin, ona
güvenin. Güvenebilirseniz, mutluluk büyüyecektir.” der.

Dr Freitag diyor ki, “Tanrı’ya sağlığım ve içsel zenginliğim için
şükrediyorum.” Tasavvuf felsefesine göre şükür, nimeti artırır. Nitekim
Mevlana “Şükürle gözün doyarsa başkalarına yardım edersin” demiştir. Dr.
Ender Saraç ise “şükür” yerine “Elhamdülillah” demeliyiz, diyor. Ona göre
şükür” demek, tatmin oldum daha başka bir şey istemiyorum, demektir. Oysa
“Elhamdülillah” demek, verdiğin nimetler için teşekkür ederim, ama daha da
verirsen, memnun olurum, diyerek kapıyı açık tutmak gerekir”, diyor.

SONUÇ

General Mac Arthur diyor ki, bir şeye inandığınız, ümidinizi koruduğunuz,
güzelden iyiden nasibinizi aldığınız, doğa, insan ve Tanrı ile iletişime
duyarlı olduğunuz sürece genç kalırsınız. Anthony Robbins ise “ Ne
isterseniz yaşam onu size verecektir. Yeterli inandırıcılıkla, kendinizi
vererek isterseniz, dünyada her şeyi elde edebilirsiniz. Bazı şeylerin elde
edilmesi fazla inanç ve enerji gerektirir, çok çalışarak onları da elde
edebilirsiniz.”

İsrail Meclisinde şu sözün yazılı olduğu söylenir: “ Ne ki hayal ettiniz o
gerçektir.” Benim de acizane öğrencilerime zaman zaman söylediğim bir söz
vardır. “ İnsan isterse kuş gibi uçabilir. Mutlaka onun da bir yolu ve
yöntemi vardır.” İstenince o yol ve yöntem keşfedilebilir. Bunu ister
mecazi, isterse gerçek anlamda alalım, her ikisi için de bu söz doğrudur.
Daha doğrusu ben buna inanırım.

Demek ki, hastalık, sağlık, başarı, başarısızlık, bedbahtlık ve mutluluk
hepsi elimizdedir. O halde niçin sağlık, başarı ve mutluluk yerine hastalık,
başarısızlık ve mutsuzluğu seçiyoruz. Sözlerimi bir Hint Felsefesi ile
bitiriyorum: “ Küçük ruhlar çelintilere kapılır, işe girişmemek için
korkular yaratır. Orta çapta insan ise işe başlamamak için engeller ortaya
koyar. Gerçek büyük insan, hiçbir şeye kendini kaptırmaz ve yenilmez,
başarıya ulaşıncaya kadar karşısına bir set bile çıksa onları yıkar, geçer.

BANA ZEKİ ADAM LAZIM DEĞİL, OLUMLU TUTUM VE DAVRANIŞ GÖSTEREN ADAM LAZIM.
EDİSON



Prof. Dr. İbrahim Arslanoğlu


[ Yazan : vuslat | Okunma : 1907 ]



Copyright © 2007-2023
www.fenci.gen.tr Sizinle 16 Yıldır Birlikte!
Hatırla :