Uzmanlara göre küresel ısınma, okyanuslarda sıcaklık artışına neden olacak. Bu da yaşadığımız yüzyılda özellikle tropikal bölgelerde daha şiddetli ve sık kasırgalarla sel baskınlarına yol açacak
28 Şubat 2006 Salı
Dünya SOS veriyor / 3 - Önay Yılmaz | Fatih Türkmenoğlu
Saatte yaklaşık 200 kilometre hızla esen büyük bir rüzgar, geçen yıl ağustos ayının son günlerinde ABD'de Louisiana, Mississippi ve Alabama'dan geçti. Geçmekle kalmadı, her şeyi sildi süpürdü; geride de büyük bir enkaz bıraktı. Çok sayıda insan, yaşadıkları yerleri terk etti, yüzlercesi öldü, birçok yerleşim yeri sular altında kaldı. Bu büyük rüzgarın adı, Katrina kasırgasıydı. Atlas Okyanusu'ndan doğmuş, ABD kıyılarına çıkmıştı. Ardından başka ölümcül kasırgalar oldu; Katrina'yı yine ABD güneyinde panik yaratan Rita izledi.
Afetler her yıl artıyor Uzmanlara göre küresel ısınma yeryüzünde, dolayısıyla da okyanuslarda sıcaklık artışına neden olacak. Kimi uzmanlar, önümüzdeki yüzyılda özellikle tropikal bölgelerde fırtınalar, kasırgalar ve sellerin daha sık görüleceğini ileri sürüyor. Kimileri de sıcaklık artışının kasırgaların sıklığını değil, şiddetini ya da yağış miktarını artıracağını savunuyor. Okyanusların sıcaklığının artması, kasırga oluşumu için gereken temel koşullardan biri. Bu nedenle birkaç araştırmanın bulgularından hareketle 21. yüzyılda beklenen sıcaklık artışlarıyla birlikte kasırgaların şiddetinin daha yüksek, getireceği yağış miktarının şimdikinden çok olması bekleniyor. 1975 ve 1989 yılları arasında 171, 1990 ve 2004 yılları arasında 269 kasırga olmuş.
Biz şanslıyız Okyanus kıyısında olmadığımız için Türkiye'nin kasırgalar açısından şanslı bir ülke olduğunu anlatan Prof. Mikdat Kadıoğlu, son yıllarda hortum sayısındaki artışın büyük maddi hasarlar ve can kaybına nedeni olduğunu söyledi.
Son 10 yılda durum Kadıoğlu, Türkiye gibi tropiklerin dışındaki ülkelerde de, şiddetlenen yağışlardan dolayı, şehirlerdeki ani sellerin sayısında da artış olduğunu belirterek, "Artık deprem, sel gibi tehlikeler, hızla artan çarpık yerleşim bölgelerinde daha fazla afete dönüşebiliyor. Bir hesaba göre, 1990-2000 arasında meydana gelen doğal afetlerin sayısının, 1900-1940 yıllarında meydana gelenlerden 7 kat daha fazla. Yani, insanlık afetlere karşı 7 kat savunmasız ve bir o kadar da doğaya karşı saygısız hale gelmiş. Doğal tehlikeler, hızla artan çarpık yerleşim bölgelerinde, bilimsel uyarıları ve afet yönetimini ciddiye almayan ülkelerde daha fazla afete dönüşebiliyor" diye konuştu.
5 megakent tehlikede BM Acil Yardım Başkanı Jan Egeland, en riskli megakentleri şöyle sıraladı: Tokyo (Japonya), Mexico City (Meksika), Bombay (Hindistan), Sao Paulo (Brezilya), Delhi (Hindistan)
Dünya nüfusunun artması ve ekonomik yaşamdaki değişime bağlı olarak kentlerin nüfusları da giderek artmakta. Birleşmiş Milletler (BM), 2030'da dünya nüfusunun ortalama yüzde 60'ının kentlerde yaşayacağını öngörüyor. Kentleşme oranı gelişmekte olan ülkelerde gelişmiş ülkelere oranla çok daha hızlı ve bu nedenle sağlıksız bir artış gösteriyor. Günümüzde kentlerde yaşayan nüfusun yaklaşık yüzde 9'u megakent olarak adlanan büyük şehirlerde yaşıyor, bu da 280 milyon kişi demek. Önümüzdeki 10 yılda megakentlerde yaşayanların 350 milyona ulaşması bekleniyor.
Göçler sürüyor Günümüzde 22 şehir megakent kategorisinde ve bunların 4 tanesi endüstrileşmiş ülkelerde yer alıyor. Bilhassa uluslararası çalışan büyük endüstri, iş ve finans firmaları için megakentler, büyük kâr ve gelişme olanakları sunuyor. Buna bağlı olarak günümüzde dünyanın ekonomik açıdan büyük ve önemli ürünlerinin beşte biri, 10 megakentte üretilmekte. Bu durum kırsal nüfusun artan bir hızla megakentlere göçmesine neden oluyor.
Buna bağlı olarak megakentlerin taşıdığı sosyal ve ekonomik riskler de kırsal alanlara oranla çok daha yüksek. Riskin gerçekleşmesi durumunda megakentlerin kayıpları da büyüyor. Bu risklerin başında deprem, tsunami, volkan, sel, kasırga gibi doğal afetler geliyor. Bu açıdan ele alındığında doğal afetlerin megakentlerde yol açacağı kayıpların ülke hatta dünya ekonomisinde onarılamaz kayıplara yol açacağı da aşikar.
İstanbul ilk 5'te yok Ayrıca belirtmek gerekir ki, okyanus kıyısında yer almaması sebebiyle bu ilk beş şehrin içinde olmayan İstanbul, gene de doğal afetler açısından en riskli megakentlerden biri. Bu risk faktörünün tetikleyen en büyük neden ise, şehrin çarpık yapılaşması. Önümüzdeki günlerde, İstanbul ayrı bir konu olarak dizimizde yer alacak.
BM Acil Yardım Başkanı Jan Egeland, Kobe'de yapılan Dünya Afet Önleme Konferansı'nda en riskli beş megakenti şöyle açıkladı: 1. Tokyo (Japonya): Nüfusu 35.3 milyon. En büyük tehlikeleri deprem, tropikal fırtına ve hortum. 2. Mexico City (Meksika): Nüfusu 19 milyon. En büyük tehlikeleri deprem, volkan, hortum. 3. Bombay (Hindistan): Nüfusu 18.3 milyon. Tehlikeleri deprem, sel, tropikal fırtına. 4. Sao Paulo (Brezilya): Nüfusu 18.3 milyon. Tehlikeleri sel, hortum. 5. Delhi (Hindistan): Nüfusu 14.1 milyon. Tehlikeleri deprem, sel, hortum.
'Dünyanın sonu gelip çattı bile' Marduk'la Söyleşi kitabının yazarı Eldem, 'İklim değişimleri, jeolojik hareketlilik ve afetler nedeniyle bizleri zor günler bekliyor' diyor
"Marduk'la Söyleşi" kitabında, Marduk gezegeninin dünyaya fazla yaklaşmasıyla gezegenimizi bekleyen acı sonun gerçekleşeceğini savunan Burak Eldem, gene de insanların gidişatı değiştirmelerinin mümkün olabileceğini söylüyor.
Dünyayı sizce nasıl bir gelecek bekliyor? Bugünkü finans kapital oligarşisi, yani merkezine büyük banka sermayesinin yerleştiği çokuluslu şirketler imparatorluğu, kendi gelişim süreci içinde tükenme ve çöküş aşamasına yaklaştı. Dünyanın içinde bulunduğu "fiziksel değişim" sürecinin de binlerce yıl öncenin güçlü krallıklarını olduğu gibi, bugünün egemenlerini de daha sıkıntılı koşullara iteceği söylenebilir. İklim değişimi, jeolojik hareketlilikler ve doğal afetlerdeki artışın yaratacağı sorunları kastediyorum. "Küresel Lordlar", bunu aşmak ve denetimi ellerinde tutmayı sürdürmek için, önümüzdeki yirmi yıllık dönemde savaşı ve kaos politikalarını sürekli kılmayı planlıyor. Zor bir dönemin bizi beklediğini söyleyebiliriz.
İnsanlar bu geleceği değiştirebilirler mi? Elbette, gerçekten isterlerse. Şu an dünyanın egemenleri, yaşanmakta olan ve yaşanacak zor dönemdeki koşulları kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirmeyi nasıl düşünüyorlarsa, "yönetilen" konumundaki çoğunluk da, içine girmekte olduğumuz kaosun bedelini sessizce ödemek yerine, söz konusu yeni dönem koşullarını, uygarlığın bu "yanlış gidişi"ni değiştirmek için fırsat olarak kullanabilir.
Eskiden yaşanmış "Marduk'la Randevu"da bahsettiğiniz geleceğin gerçekleşme olasılığı nedir? Anlatmaya çalıştığım şey, birkaç bin yıl arayla defalarca yaşanmış bir fiziksel değişimin ortaya çıkardığı siyasi ve sosyal koşulların güçlü etkileriydi. Yani "dünyanın sonu"ndan falan değil, doğanın ve evrenin tarihindeki uzun aralıklı bazı döngülerin, dünyadaki yaşam koşullarını da ciddi biçimde etkileyebileceğinden söz ettim ve bunun yaratacağı ekonomik, siyasal ve sosyal sonuçların çarpıcılığına dikkat çekmeye çalıştım. Tıpkı İ.Ö. 1600'lerde, İ.Ö 5300'lerde, İ.Ö. 9000'lerde olduğu gibi, yakın gelecekte de bu etkilerle yüz yüze gelecek insanlık; hatta bu süreç başladı bile. Evet, tarihi insanlar yapar ama, bu tarihin belli aşamalarında "doğanın tarihi"nin yaratacağı etkileri de hafife almayıp hesaba katmanız gerekir.
Cazın başkenti yok olabilir New Orleans, müzikseverler için daima önemli bir merkez oldu. Gelmiş geçmiş en ünlü caz sanatçısı olan Louis Armstrong'un doğduğu kent olan New Orleans, "rock and roll"un gelişmesine büyük ölçüde temel sağlayan "rhythm and blues"un da yuvası. Her yıl düzenlenen ve dünyanın her köşesinden çok sayıda müzikseveri ağırlayan caz festivaliyle tanınıyor. İnsanlarının geleneksel olarak rahat, biraz umursamaz, hayattan zevk almaya yönelik tavırlarıyla da ünlü. Kentin resmi olmayan ama çoğunluk tarafından kabul edilen "Bırakın zaman güzel yuvarlanıp gitsin" (Let the good times roll) şeklindeki sloganı da bu hayat görüşünün ifadesi. Müzisyenlerse, her zaman iş bulabildikleri ve rahat yaşayabildikleri için kente "Büyük Kolay" (The Big Easy) ismini takmışlar.
Şanssız bir kent New Orleans, Mississippi Nehri çevresindeki alçak seviyeli coğrafi konumu nedeniyle, doğal afetler açısından son derece şanssız bir kent. 1909, 1915 ve 1947'de büyük kasırgalar yaşadı, 1965'te Betsy, 1969'da ise Camille kasırgalarından zarar gördü. Fakat Ağustos 2005'teki Katrina, New Orleans'in bugüne kadar karşılaştığı en büyük doğal afet oldu ve kenti altüst etti. Harap olan altyapı hala onarılmaya çalışılırken, kentin ufkunda yeni ve daha büyük olası tehlikeler de görünüyor. Çünkü küresel ısınma önlenemezse, buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesiyle, yüzyıl içinde haritadan silinmeye mahkûm kentler arasında, New Orleans da yer alıyor.
2006 yılının kasırga adları Kasırga, tayfun ve siklon sözcüklerin üçü de aynı olayı anlatıyor; tek fark, değişik bölgeler için kullanılan sözcükler olmaları. Atlas Okyanusu'yla ilişkili olanlar için "kasırga", Pasifik Okyanusu'yla ilişkili olanlar için "tayfun", Hint Okyanusu'yla ilişkili olanlar içinse "siklon" deniyor.
Kasırgalar, daha kolay ayırt edilmeleri için, Dünya Meteoroloji Örgütü'nün önceden belirlediği listeye göre adlandırılıyor. Kasırgalara, 2. Dünya Savaşı'na kadar yalnızca erkek adı verilirken, 1950'lerde sadece kadın adları verilmeye başlandı. 1970'lerde bu durum yerini, kadın ve erkek adlarının sırayla kullanılmasına bıraktı; adların baş harfleri de alfabetik sıraya göre belirlendi. 2006'yı bekleyen kasırgaların isimleri ise şöyle: Alberto, Beryl, Chris, Debby, Ernesto, Florence, Gordon, Helene, Isaac, Joyce, Leslie, Michael, Nadine, Oscar, Patty, Rafael, Sandy, Tony, Valerie, William.
|