1596 yýlýnda La Haye (þimdi Descartes), Touraine, Fransa'da doðan ünlü düþünür, eðitimini Anjou'da bulunan bir Cizvit kolejinde gördü. Saðlýk bakýmýndan zayýf olan Descartes, özellikle çocukluðunda sýk sýk hastalýklarla boðuþtu. 1616 yýlýnda Poitiers üniversitesinden hukuk diplomasýný aldý. Gençlik yýllarýnda çeþitli dönemlerde orduda hizmette bulundu. Bu hizmetlerin dýþýnda Avrupa'nýn bir çok ülkesine yolculuklar yapýp, çeþitli þehirlerde yaþadýktan sonra 1628 yýlýnda Fransa'ya geri döndü ve felsefe ve optik üzerine deðiþik deneyler yaptý. Ayný yýl Hollanda'ya yerleþti.
Hayatý boyunca sabahlarý geç kalkma alýþkanlýðý oldu. 1649 yýlýnda, zamanýn Ýsveç Kraliçesi Christina'nýn davetiyle Stokholm'a yerleþti ve burada kraliçeye dersler vermeye baþladý. Kraliçenin isteðiyle, filozofun uyanýk olmaya alýþýk olmadýðý kadar erken bir saat olan, sabah beþte yapýlan dersler ve ülkenin soðuk iklimi yüzünden Descartes, Ýsveç'e geliþinin bir kaç ay ardýndan 11 Þubat 1650'de zatüreden dolayý yaþamýný yitirdi.
Descartes bilime ve matematiðe önemli katkýlarda bulunmuþtur. Optikte yansýmanýn temel kanununu bulmuþtur; geliþ açýsý gidiþ açýsýna eþittir. Matematiðe olan en büyük katkýsý ise analitik geometri üzerine olmuþtur. Cebirin geometriye uygulanmasý üzerine çalýþmýþtýr. Kartesyen Geometri ifadesini ortaya atmýþtýr. Eðrileri onlarý üreten denklemlere göre sýnýflandýrmýþtýr. Alfabenin son harflerini bilinmeyen çokluklar için, ilk harflerini de bilinen çokluklar için kullanmýþtýr.
Descartes'ýn felsefe tarihindeki önemi, kilise odaklý orta çað felsefesini içinde bulunduðu darboðazdan çýkarýp Yeni Çað'a taþýmasýndan kaynaklanmaktadýr. Descartes'ýn çalýþmalarý "Akýlcýlýk" akýmýnýn doðmasýna yol açmýþtýr.
Baþta Spinoza ve Leibniz olmak üzere eserleri pek çok önemli filozofu etkilemiþtir.
Filozofun görüþleri, baþta "Düþünüyorum öyleyse varým" çýkarýmý olmak üzere, günümüzde de halen pek çok eserde alýntý olarak bulunabilmektedir.
Düþünceleri kendinden sonraki bütün filozoflarý etkilemiþtir. 17 ve 18. yüzyýllarda Descartes'in etkisi kolayca görülebilir. Locke, Hume, Leibniz ve Kant; Descartes'in düþüncesine yanýt vermeye çalýþmýþlardýr.
Bu bakýmdan modern felsefenin babasý sayýlmaktadýr.
Yöntem Descartes, cebirin geometriye uygulanmasýndan oluþan yeni bir kod buldu. Bu kol, analitik geometri ya da koordinat geometrisi olarak çeþitli adlar altýnda bilinir. Descartes, ayný zamanda, diyagramý da buldu. Bir diyagram üzerinde yer alan herkesin bildiði o iki çizgi onun adýný taþýmaktadýr. Bunlara Kartezyen koordinatlar denir; Kartezyen de, Descartes adýndan türetilmiþ bir sýfattýr. Matematiðin apaçýk ve tümüyle güvenilir kesinlikleri Descartes?i heyecanlandýrmaktaydý. Böylece, matematiðe kesinliðini veren þeyin, bilginin öteki alanlarýna uygulanýp uygulanamayacaðýný düþünmeye baþladý. Eðer bu mümkün olabilirse, hiçbir þeyin kesin olarak bilinemeyeceðini savunan þüphecileri kolayca çürütebilecek bir þey olacaktý elimizde. Fakat, bundan da önemlisi, modern anlamýyla bilimin üzerinde inþa edilebileceði dünya hakkýnda kesin bilgi elde etmenin bir yöntemine kavuþabilecektik.
Descartes, matematiðin, kesinliðini þu bir dizi nedene borçlu olduðunu sonucuna vardý. Matematik tanýtlamalar, son derece basit az sayýda öncülden baþlamaktaydý; bu basitlik, (iki nokta arasýndaki en kýsa mesafe düz bir çizgidir önermesinde olduðu gibi) o denli temel ve apaçýktý ki onlardan þüphe etmek olanaksýzdý. Daha sonra, her seferinde mantýksal bir adým atýlarak bu tanýtlamalardan tümdengelimsel biçimde ilerlenirdi. Her adým, yanlýþlanamaz, çok basit ve yine kesindi. Daha sonra, ?ki bu matematiðin büyüsüne kapýlmýþ herkesi kendinden geçiren bir þeydir ? her biri basit ve apaçýk olan öncüllerden yine her biri basit ve apaçýk olan mantýksal adýmlarla ilerlerken, ne basit ne de apaçýk olan sonuçlara vardýðýnýzý fark edersiniz: Önünüzde öngörülmemiþ buluþlarla dolu bir dünya açýlmaya baþlar. Bu buluþlarýn çoðu þaþýrtýcýdýr ve uygulamada büyük yararlarý vardýr; ayrýca hepsinin doðruluðuna güvenilebilir. Ýnsana, keþfedilmeyi bekleyen bu dünyanýn bir sonu yokmuþ gibi gelir. Descartes?in yaptýðý gibi, matematikçiler beklenmedik yeni yollar açmýþlar hep.
Þimdi, bu yöntemi matematiksel olmayan bilgilere tastamam uygulamak mümkün müdür, diye sorar Descartes. Matematiðin dýþýnda doðruluðundan þüphe edilemez önermeler bulabilirsek, onlarý, tümdengelimsel kanýtlamalarda öncül olarak kullanabiliriz; bu durumda, onlardan mantýksal olarak çýkarsadýðýmýz herþey doðru olmak zorundadýr. Bu bize, bilgi yolunda buluþlarýna yüzde yüz güvenebileceðimiz yöntemsel bir temel saðlayacaktýr. Fakat, böyle öncüller var mýdýr? Yoksa, matematik ve mantýk dýþýnda, kesin olarak bilebileceðimiz bir þey yok mudur?
Bu tür kesin öncüller arayýþýnda Descartes üç evreden geçti. Ýlkin, doðrudan ve dolaysýz deneyi önüne koydu. Çýplak gözle kilise kulesine ya da bir bölümü suya batmýþ þu aðaca baktýðýmda, elbette duyularýmýn dolaysýz tanýklýðýna güvenebilirim. Ama heyhat! Araþtýrma sýrasýnda, doðrudan gözlemin bizi sýk sýk yanýlttýðý ortaya çýkmaktadýr. Gündüz altýn gibi parlayan, günbatýmýnda kýzýllaþan þu kilise kulesi, diðer zamanlarda gri görünmektedir. Suya girdiði noktada eðik görünen þu dalýn, sudan çýkartýldýðýnda düz olduðu görülüyor. Dolayýsýyla, onlara ne kadar doðrudan baksam da, aklým ne kadar uyanýk ve tetikte olsa da, gerçekte þeylerin bize göründüðü gibi olduklarýndan asla emin olamayýz.
Zihin ve Beden Descartes 'zihin' (fransýzca esprit, Latince mens) ya da 'ruh' (Fransýzca ame, Latince anima) terimini bilinçli, düþünen ben'e iþaret etmek için kullanýr.
Yöntem Üzerine Konuþma'da belirttiði gibi (AT VI 330: CSM I 127) "sayesinde benim ben olduðum bu 'Ben' ". Daha sonra, Meditasyonlarda bu kavrayýþý daha tam hale getirir: Ýkinci Meditasyon'da 'Öyleyse ben neyim?' diye sorar ve yanýt verir: "Ben kati anlamýyla yalnýzca düþünen bir þeyim (res cognitans), yani ben bir 'zihin veya zekâ veya akýl veya ratioyum* (mens, sive animus, sive intellectus, sive ratio, AT VII 27: CSM II 18). Daha sonra, 'düþüncenin' tanýmý iradi ve akli faaliyetleri içerecek þekilde geniþletilir: "Öyleyse ben neyim? Düþünen bir þey Bu (þey) nedir? Kuþku duyan, idrak eden, evetleyen, redde den, isteyen ve istemeyen bir þey ..." (AT VII 28: CSM II 19 bu pasajda, imgeleme ve duyusal algýya sahip olma 'düþünen bir þeyin' yaptýklarýnýn listesine eklenir, ancak bu son iki yeti daha sonra, Altýncý Meditasyon da kendilerine ait özel bir kategoride incelenmeyi (ele alýnmayý) gerektirir hale gelir; Descartes'ýn "düþünce" genel yaftasý altýnda sýnýflandýrdýðý akli ve iradi faaliyetler hakkýnda Meditasyonlar ýn sonunda ortaya çýkacak merkezi olgu bunlarýn cisimden tamamýyla ayrý bir töze ait olduklarýdýr. "Bir yandan, yalnýzca düþünen, uzama sahip olmayan bir þey olduðum denli, kendimin açýk ve seçik bir ideasýna sahibim; ve diðer yandan yalnýzca uzama sahip, düþünmeyen bir þey olduðu denli, açýk ve seçik bir cisim ideasýna sahibim" (Altýncý Meditasyon, AT VII 78: CSM Ii 54;
Descartes 'ýn zihnin cisimsel olmadýðý tezi, zihnin bedenden özsel ayrýklýðý, en çarpýcý ve ihtilaflý öðretileri arasýndadýr. Muhtelif sebeplerden ötürü bu teze doðru yöneliþi görülmesine raðmen, bu tez için verdiði saf metafiziksel uslamlamalarý zayýftýr.
Varolduðundan kuþku duyamazken bir bedene sahip olduðundan kuþkulanmaya muktedir olmasýnýn "[kendisinin) bütün özü ya da doðasý düþünmek olan bir töz olduðunu ve varolmak için herhangi bir yere ya da maddi þeye gerek duymadýðýný ve ... beden varolmasa dahi ne ise o olmaktan çýkmayacaðýný" gösterdiðini ileri sürer ( Yöntem Üzerine Konuþma, Bölüm IV, AT VI 33: CSM I 127).
Kötü Cin Bu bizi Descartes?in düþüncesinin ikinci ayaðýna getirir. Bir þey yaptýðýna kesin olarak inandýðýný, sonra uyandýðýnda onun bir rüya olduðunu anladýðýný anlatýr sýk sýk. Bazen bu rüyalar günlük faaliyetleri hakkýnda basit rüyalardýr. Rüyasýnda ateþin baþýnda oturup okuduðunu ya da masasýnda yazdýðýný görür; bütün bu sürede aslýnda yatakta uyumaktadýr. Tam o anda rüya görmediðinden nasýl emin olabilir? Bütün bunlar, rüya, sanrý ya da buna benzer bir þey görmediðinden asla kesin olarak emin olamayacaðýný göstermekteydi.
Descartes þüphe edilmezlik arayýþýnda neredeyse umutsuzluða kapýlmak üzereyken, þeytanca bir niyetle deðneði baþka bir yöne eðdi ( Bu da düþüncesinin üçüncü evresiydi). Bendeki bütün yanlýþlarýn ve yanýlsamalarýn, benim bilmediðim, tek amacý beni aldatmak olan ve üzerimde insan üstü bir güç uygulayabilecek ?beni uyutabilecek, sonra uyanýkken olduðu kadar canlý rüyalar görmemi veya gördüðüm her þeyin bana baþka bir þeymiþ gibi görünmesini saðlayabilecek ya da iki kere ikinin beþ ettiðine beni inandýrabilecek ?daha yüksek bir ruhun varlýðýndan kaynaklandýðýný varsayalým, dedi. Böylesine kötü bir ruhun bile beni hakkýnda aldatamayacaðý bir þey var mýdýr?
Descartes böyle bir þeyin var olduðu sonucuna vardý: Bilincimin ürünleri, her ne olurlarsa olsunlar, vardýrlar. Onlardan her zaman yanlýþ çýkarýmlar yapabilirim; örneðin, gerçekte böyle bir þömine yokken, rüyamda bir þöminenin yanýnda durduðumu varsayabilirim. Kendimi þöminenin yanýnda duruyor varsaymam, yani böyle bir varsayýmda bulunmuþ olmam, kaçýnýlmaz olarak gerçektir. Dolayýsýyla, bu ve diðer bütün örneklerde bir þey vardýr ki ondan sarsýlmaz biçimde emin olabilirim: Bu deneyimlerde bulunan benim. Ýþte buradan mutlak kesinliðe sahip bir þeyler çýkartabilirim. Her þeyden önce bu, kendimin, var olan, yaþayan bir varlýk olduðunu bildiðim anlamýna gelir. Doðamý bilemeyebilirim; daha doðrusu, bu doðanýn neliði hakkýnda tümüyle yanlýþ düþüncelerim olabilir; fakat, var olduðum kesindir. Üstelik, baþka hiçbir þeyi deðilse bile en azýndan bilinçli deneyimleri olan bir varlýk olduðumu, özgül bilinçli deneyimlerim olduðunu mutlak bir kesinlikle bilirim. Descartes bu sonucu, o zamandan sonra çok ünlü olacak þu Latince sözcüklerle dile getirdi: Cogito ergo sum. Pek uygun olmamakla birlikte bu ifade genellikle þöyle çevrilir: ? Düþünüyorum, öyleyse varým.?
Akýl ve Madde Ýnsanýn indirgenemez niteliðinin, akýl sahibi bir varlýk olmasýnda yattýðý yolunda Descartes?ýn vardýðý sonuç, onu þu dünya görüþünü geliþtirmeye yöneltti: Ýnsan, iki farklý tözden, yani akýldan ve maddeden oluþur. Descartes insanlarý, kendileri dýþýnda var olan, gözlemledikleri maddi nesnelerden oluþan, bir dünyayý deneyimleyen özneler olarak gördü. Doðanýn böyle ? akýl ve madde, özne ve nesne, gözleyen ve gözlemlenen olarak ? iki tür varlýða ayrýlmasý, batýlý insanýn dünyaya bakýþ tarzýnýn yapýsal bir parçasý haline geldi. Bugün filozoflar bundan ? Kartezyen ikilik? olarak söz ederler. Descartes ile 20. yüzyýl arasýnda bu ikiliði kabul etmeyen (en itibarlýlarý Spinoza ile Schopenhauer olan) pek az filozof vardýr. Bu ikiliðe ancak 20. yüzyýlda yaygýn biçimde itiraz edilmiþtir, bazý filozoflar bu ikiliðe baðlý kalmayý sürdürmüþlerdir)
Batýdaki insanlarý bu dünyayla ilgili bilgilerimizle kesinliðin olanaklý olduðuna ikna etmekte Francis Bacon ile Galileo bile Descartes?ýn gerisinde kalýr. kesin bilgiye ulaþmak için size gereken, doðru yöntemi izlemektir; ancak bunu yaparsanýz, size kaya gibi saðlam, güvenilir bilgiler verebilecek sarsýlmaz bir bilim kurabilirsiniz. Bilimi, eðitimli batýlý insana ?beðendiren? herkesten fazla Descartes oldu. Kesinlik arayýþý, büyük oranda onun etkisiyle batýdaki düþünsel etkinliðe egemen olmaya baþladý ve yöntemle ilgili düþünceler bu arayýþýn merkezine yerleþti; çünkü, Descartes kendini bu tür kesin bilgiler veren deðil, bu bilgiye nasýl ulaþýlacaðýný gösteren biri olarak görmekteydi.
En eski, yani Sokrates öncesi filozoflarýn, ?Var olan nedir??i, ya da ?Dünya neden oluþur?? kendilerine temel soru olarak aldýklarýný anýmsayacaksýnýz. Sokrates, onun yerine farklý bir soruyu geçirmiþti: ? Nasýl yaþamamýz gerekir?? Bu sorular ve onlardan türeyenler yüzyýllar boyunca felsefeye egemen oldu. Fakat daha sonra Descartes geldi ve onlarýn yerine yine farklý bir soru koydu: ?Ne bilebilirim??. Böylelikle, bilgikuramý felsefenin merkezine yerleþti ve üç yüzyýl boyunca orada kaldý; öyle ki sonra gelen filozoflarýn çoðu, felsefenin temelde bilgikuramýndan oluþtuðunu düþünmeye baþladýlar. Bu nedenle, Descartes?ýn ilk modern filozof olduðu düþünülür ve üniversitelerde felsefe eðitimi gören öðrencilerin çoðu zaman iþe Descartes?in eserleriyle baþlamalarý gerekir. Bunun baþka bir nedeni daha vardýr. Þüpheyi bir yöntem olarak kullanmakla ?mantýksal açýdan kuþku duyulmasý olasý bir þeye baðlanmayý sistemli olarak askýya almakla, böylelikle alýþtýðýmýz fikirleri ve varsayýmlarý kat kat soymakla ?Descartes bizi dosdoðru her þeyin baþýna, baþlama çizgisine götürür. Sorunun birinci tekil þahýs biçiminde sorulmasý, onun keskin kenarýdýr: ?Biz insanlar için neyi bilmek olanaklýdýr?? deðil, ? Ne bilebilirim?? Bu gençlere bir çaðrýdýr ve doðrudur.
Akýlcýlýk Duyulara dayanan bilginin, doðasý gereði güvenilir olmadýðý, bilgiden ziyade yanlýþa kaynaklýk ettiði, bu dünyanýn bilgisine ancak aklýmýzý kullanarak ulaþtýðýmýz inancýna dayanan, akýlcýlýk olarak bilinen felsefe okulu, bu sonuçtan doðdu ve o zamandan beri batý felsefesinin kalýcý geleneklerinden birini oluþturdu. En görkemli dönemine 17. 18. yüzyýllarda ulaþtý. Descartes dýþýnda en önemli temsilcileri Spinoza ve Leibniz?di, fakat batý düþüncesi üzerinde hep önemli bir etkisi oldu.
Descartes?ten sonraki büyük filozoflardan çok azý, Tanrý?nýn varlýðýnýn þüphe götürmezliðiyle ilgili görüþünü paylaþtý. Fakat, Descartes batý düþüncesine bazý temel þeyler getirdi. Descartes?in, bilimsel buluþun mantýðýnýn, iþe þüphe götürmez olgulardan baþlamamýzý, sonra bu olgulardan tümdengelimsel akýl yürütmeyle zincirleme olarak mantýksal sonuçlar çýkartmamýzý gerektirdiðine duyduðu inanç, batý biliminin temeli haline geldi. Ondan sonra gelen düþünürler, öncüllerimizin içini doldurmak için gerek duyduðumuz bu þüphe götürmez olgularýn tespitinde, kontrollü ve disiplinli gözlemin (dolayýsýyla duyularýmýzýn) vazgeçilmez bir rolü olduðuna inanmaya baþlasalar da, Descartes?in, temel yöntemi (güvenilir olgulardan baþlamak, sonra bu olgulara mantýðý uygulama ve bu þüphe ne denli zoraki de olsa þüphe edilecek en ufak þeyin bile içeri girmesine izin vermemek) doðru koyduðunu düþünmekten geri durmadýlar. Descartes, insanlarý, bu yöntemin, dünya hakkýnda güvenilir bilgiler verebilecek matematiðe dayalý bir bilimi mümkün kýldýðýna ve dünyayý mutlak kesinlikle anlamanýn tek yolu olduðuna inandýrdý.